Ah doksanlar
Mihrap Altıntaş'ın "Kasedi Başa Sardır" kitabını okuyunca doksanlara olan özlemim arttı. Kitabı bitirir bitirmez bloguma birkaç satır yazmak istedim. Yazarın yazdığı her şey bir film şeridi gibi gözümün önünden geçtikten sonra bu döneme dönebilmek ruhen zorladı. Ki bu kadar zor bir süreçten geçiyorken aklım doksanlarda kaldı.
O dönemleri şimdiki ile kıyaslayınca her şey o kadar farklı ki? Nerden bakarsan yeniksin bu dönemde.
Mesela sobanın üzerine koyduğumuz mandalina kabuklarının kokusunu hangi oda spreyi verebilir?
Çizgi film seyretmek için erkenden uyandığımız pazar sabahlarını şimdi hangi mükellef pazar kahvaltısı verebilir?
Akraba evinde yere serilen döşeklerin rahatlığını hangi ergonomik yatak verebilir?
İki komşunun binanın içinde yaptığı gözlemelerin tadını hangi aşçı verebilir?
İlkokul sıralarındaki masumane arkadaşlıklar, beslenme çantasından yayılan haşlanmış patates ve yumurta kokuları, şehir dışında olan akrabaya yollanan kokulu, öpücüklü mektuplar, sadece pazarları yapılan banyolar, yılbaşı gecelerinde oynanan tombalalar, gece yarılarına kadar sokaklarda oynanan oyunlar, kasetlerdeki doksanlar şarkıları...
Hepsinin tadı damağımda. Biz şanslı çocuklardık. Sokaklarda büyüyen son nesildik. Şimdi teknolojiye yenildik.
Ben bir doksanlar çocuğuyum.
Hasretim büyük
Ama hep iyi ki...
Enfes bir yazı olmuş, tebrik ediyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim 🙏
Sil🥰🤍 ama doksanlar bizim özümüz zaten. 😇
YanıtlaSil