'Ali Baba ve 40 Haremiler' operası için yaptığım söyleşim...



röportajımdan önce şunu da belirtmek isterim ki operaya olan merakımı arttıran bir oyundu...
BİNBİR GECE MASALLARI’NDAN; ‘AÇIL SUSAM AÇIL’

Şehrazat’ın hayatta kalabilmek için 1001 gece anlattığı masallardan ‘Ali Baba & 40’ 20 yılın ardından sanatseverlerle buluşuyor.

Hepimizin ‘Açıl Susam Açıl’ cümlesiyle hatırladığı Ali Baba & 40, hemen hemen tüm dünya dillerine çevrildi. Eserde; karısı Ayşe, oğlu Abdullah ve kölesi Nurcihan ile birlikte yoksul bir hayat süren Ali Baba’nın, Kırk Haramiler’in mağarasının sırrını öğrendikten sonra yaşadıkları anlatılıyor.

Entrika, kıskançlık ve aşkın yanı sıra, günümüz toplumuna göndermelere olanak tanıyan konusu, fantastik metni, bu metni bütünleyen makamsal müziği ve geleneksel renklerimizi barındıran görsel zenginliği ile tamamıyla bir Türk operası olan eser, oldukça kalabalık bir sanatçı topluluğundan oluşuyor. Eserin bestesi Selman Ada’ya, orkestra şefliği Selman Ada ve Sunay Muratov’a, rejisi Murat Göksu’ya, dekor tasarımı Nihat Karaman’a, kostüm tasarımı Nursun Ünlü’ye, koro şefliği Alessandro Cedrone ve Sunay Muratov’a, koreografi Deniz Çığ’a, ışık düzeni Fuat Gök’e ait...

Rejisör Murat Göksu oyun için, “Yer yerinden oynayacak” diyor. Göksu, oyunun detaylarını Ankara Life dergisine anlattı.

Çizgi film gibi çalıştım
20 yıl sonra yeniden sahnede. Nasıl bir beklentiniz var?

20 yıl önceki beklentimden farklı değil; çünkü ne olacağını biliyorum. Yer yerinden oynayacak. Oyunda çok büyük bir emek var. Sahneye çıktığımız zaman en dolu anında sahnede abartısız 200 kişi oluyor; kalabalık bir ekibiz. O üretimin biraraya gelip sunulması çok büyük emek. Sahne koşullarımız çok iyi değil; ama iyi iş çıkardığımıza inanıyoruz. 

Ali Baba & 40 oyunundan bahseder misiniz?
Biz, 20 yıl önce librettosu Tarık Günersel’e, bestesi Selman Ada’ya ait olan eser ile dünya prömiyeri yaptık. O sezon oyunumuz hep kapalı gişe oynadı. Biraz anonimleşmiş, zaman içinde değişmiş bir hikaye. Tarık Günersel bir metin yazmış, Selman Ada’da bestesini yapmış. Bana da dünya prömiyerini yapmak nasip oldu. 20 yıl sonra tekrar, Ankara’da sahnede. Kostümlerden afişlere kadar herşeyi çizgi film gibi çalıştık.

Bu oyunun nasıl bir önemi var?
Ali Baba ve Kırk Haremiler, yaşı olmayan bir opera. Aynı zamanda dünyanın her yerinde oynayabilecek, bizim iftihar ile sunabileceğimiz, bize ait bir yapıt.

Peki, kastınızı nasıl belirliyorsunuz?
Tiyatroda bunun başka bir açılımı var, opera da başka. Tiyatroda tip olarak da, ses olarak da, oyunculuk kapasitesi olarak da o işe uygun oyuncular seçilir ama biz de bunlara ek olarak bir de ses var; şarkılar var. Oyuncuların çoğu zaten benim bildiğim oyuncu. Hangi karakteri, hangisi daha iyi canlandırır, seslendirir; biliyoruz. Zaten karaktere göre oyuncu da kendiliğinden bizi bulur.

20 yıl öncesi oyun ile şimdiki oyun arasında ne gibi değişiklikler var?
Oyunda, seyirci içeriye girdiği zaman ‘Binbir Gece Masalları’nı yaşamaya başlıyor. Çünkü tiyatro benim için orada başlar. 20 yıl öncesinden farklı olarak; daha fazla oyunun içinde olacaksınız; haramileri dolaşırken göreceksiniz, uçan halıya binenleri göreceksiniz... Aslında biz seyirciye ‘Hoşgeldin’ demiş olacağız.

Türk opera sayılarının azlığı ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Türk operası çok yaptım ve bunlar arttıkça daha güzel olacak. Malesef sayısı çok az. Favorimi sorsanız;  hepsi derim; çünkü seçeneğim az olduğu için hepsi de favorim. Türk operalarına bence daha fazla önem verilmeli, sayıları artırılmalı ve desteklenmeli. Eserler çok olmalı ki insanlar aralarından, “Bu benim favorim” diye seçebilmeli..

Opera sizin için ne ifade ediyor?
Opera İtalyanca iş demek. İtalyanlar, opera tiyatrosu ya da bale tiyatrosu da derler. Görsel unsurun olduğu, kostümün giyildiği, makyajın olduğu her yer aslında tiyatrodur. Orkestra da yalnızca işitsel değil görsel bir takım unsurlar taşır. Operanın kökeni de, kendisi de tiyatrodur. Tiyatro için ne söylenirse, opera için de o söylenir. Aslında opera, tüm sanat dallarını içinde barındıran bir sanat dalı.  Aynı zamanda operada şarkı söyleyerek yaşamak  da muazzam bir şey.

Halk operanın seviyesine çıkarılmalı
Opera izlemek için belli bir kültüre sahip olmak mı gerekiyor, belli bir seviyesi mi vardır?

Operanın dediğiniz gibi bir seviyesi vardır ve halk o seviyeye çıkartılmalıdır. Burdan şu anlaşılıyor; sorun opera da değil eğitimde. Yani hiçbir sanat halkın varsayılan konumuna getirilemez. Aynı zamanda şöyle de bir durum var:  Şuan 18 yaşına gelmiş ve hiç kitap okumamış bir gence Dostoyevski kitabı verdiğinizde, kitap ona ağır gelecektir. Hatta kitap okumaktan bile nefret edebilir. Opera için de aynı şey geçerli. Operada konserlere gitmeden anlamak, bu konuda bir eğitim almadan izlemek mümkün değil. Ben öğrencilik yıllarımı Ankara’da geçirdim ve öğrenciyken müzik derslerinde hiçbir öğretmen beni operaya götürmedi.  Bu konuda eğitmenlere çok iş düşüyor; kısacası her şey eğitimden geçiyor.

Operada eğitimin önemi sizce nedir?
Ben eğitim programlarına çok önem veriyorum. “Operaya gidince ne olacak” diye sorduğunuzda sinemaya ya da tiyatroya gittiğinizde ne oluyorsa o olur; bence çok iyi olur. İnsan olmak, yaşamın inceliklerinden birisi diye düşünüyorum. Bence barışın, birlikte yaşayabilmenin temeli güzel sanatlara, sahne sanatlarına ilgi duymaktan geçiyor.

“Operaya giden ya çok sever ya da hiç sevmez; ortası yok” sözüne katılıyor musunuz?
Biraz doğruluk payı tabi ki var. Seyirci, ya ilk geldiğinde bir bakar, çarpılır; doğasında vardır ama bunların sayısı azdır ya da okullardaki o eğitimin eksikliği ile beğenmeyebilir. Opera “Gel sana opera öğreteceğim” denilerek öğretilmez. Biz onlarca kültürün üzerindeyiz, çok sesli bir kültüre sahibiz. Bu da her sanat dalını keşfetmemiz için bir neden.

Opera bir ihtiyaç
Yaşadığınız sıkıntılardan bahseder misiniz?

Yer sıkıntımız var. Ankara’da neden bu şehrin sembolü olabilecek bir opera bale binamız yok? Ben 34 yıldır bu kurumdayım. Hala birşeyler olacak diye bekliyoruz. Eğer salonumuz olursa sevgili büyüklerimiz daha çok iftihar edecekler. Çok zor değil; devlet için hiçbirşey bunlar; bu eserler iftiharlık. Ankara’nın büyük bir tiyatroya da, opera salonuna da ihtiyacı var. Yol, su, yemek, elektrik nasıl bir ihtiyaç ise tiyatro da, opera da büyük bir ihtiyaç.

Oyun ile ilgili yaş sınırı var mı?
Her yaş izleyebilir; çocuklar da gelebilir. Zaten bizim oyunumuzda çocuk oyuncularımız da var.

İleriye dönük hedeflerinizi anlatır mısınız?
Bu sanatların anlaşılıp yaygın bir şekilde izlenmeye başlaması olumlu gelişmeler sağladı. Yıllardır çocuk oyunlarında çalıştığım, çocuklarla ve gençlerle yurt içi- yurt dışı turneler ve eğitim programları yaptığım için bu sanatların çoğalmasının barış sağlayacağına inanıyorum. Operanın ve tiyatronun şöyle güzel bir yanı var: Hep birlikte, omuz omuza- halay çeker gibi- tek bir noktaya bakarız. Bu çok güzel birşey. Son olarak şunu söyleyebilirim: Bir insan okumazsa, yazmazsa, çizmezse, senfoniye, operaya, baleye, tiyatroya gitmezse, müzeleri, sergileri ziyaret etmezse hiçbirşey olmuyor, merak etmesinler ama benim için en büyük tehlike zaten hiçbirşey olmamasıdır.
Röportaj: Sevil Yücel Çaylak





Yorumlar

Popüler Yayınlar